HESAP YAPMA KÜLTÜRÜ VE İŞ HAYATINDA BAŞARI

15 Nisan 2016

Son zamanlarda Kütahya’da iş dünyasının gündemini işgal eden konulardan birisi de ilimizdeki işletmelerin yeterli seviyede gelişememiş olması, buna bağlı olarak kredi kullanımında yaşanan sorunlar ve bankalar ile olan problemli ilişkilerdir.

Bu yazıda mikro işletme seviyesinde başladığım iş hayatımın bana öğrettiği önemli prensiplerden birisini, bugün daha da geliştirerek uyguladığım ‘hesap yapma mantığı’ konusunu paylaşmak istiyorum. Mikro düzeyde bir işletmede başlayıp, elimde çanta, dolmuş, otobüs kullanarak  kapı kapı dolaşıp satış ve tahsilat yaptığım, sonra sırasıyla küçük, orta ve büyük işletme aşamalarının hepsinde kazandığım tecrübelerin paylaşılması olarak algılanmasını arzu ettiğim yazımın bu gözle değerlendirilmesi halinde ilimizdeki iş insanlarımıza daha faydalı olabileceğini düşünüyorum.

Sadece iş hayatında değil, yaşamımızın her aşamasında uymamız gereken birinci şart, hesabını bilmek, hesap yapmak ve yapılan doğru hesap doğrultusunda hareket etmektir. Bu konuda onlarca örnek üretebilir ve prensiplerini oluşturabiliriz. Mikro işletme dönemimden başlayarak günümüze kadar uygulamakta olduğum hesap mantığımın basite indirgenmiş bir örneğini paylaşmak istiyorum.

“Denge tablosu” adını verdiğim, her ayın ortalarında, bir önceki ayın performansının değerlendirmesi olarak yaptığım çalışmadan sonuçlar çıkarırım. Çok basit bilanço mantığı benzeri çalışmayla, “sadece iş içinde dönen değerleri” baz alarak; aktif tarafında kasa, banka, alacaklar, çek mevcudu, stoklar vb. işte dönen varlıklar (ki buraya işimizde kullandığımız otomobil, gayrimenkul vb. değerleri  yazmam, çünkü bunlar işin yapılması için gereklidir, elden çıkaramayız, çıkarsak işimizi çeviremeyiz) ve pasif tarafında ise borç niteliğindeki tüm rakamları yazarım. Aktif ve pasifi toplarım, aradaki farkı bir önceki ay farkı ile karşılaştırırım, çıkan sonuç ilgili ayın yaklaşık performansını gösterir. Bu çalışmaları da yasa gereği yapılan üçer aylık ara bilançolar ile sağlamasını yaparım.

Performansların toplandığı süreçlerde, işimin içinden dışarıya işimle ilgili veya iş dışında edinmek istediğim varlık alımı için kaynak aktarıp aktaramayacağıma bakarım. Duruma göre karar veririm. Böylece para ile ölçülebilen tüm süreçlerin kontrolüm altında olmasının neticesi olarak finans yönetiminde sağlıklı kararlar verildiği için sıkıntı yaşanması söz konusu olmaz.

İşletmeler hesap yapma mantığı ile yönetilirse ve elbette ki ekonominin kurallarına uyarlarsa, finansal bir sorun yaşanmayacağı kanaatindeyim. Mikro ve küçük işletmelerin gelişmesindeki engellerin başında, hesap mantığına sahip olunmaması kadar, işletmenin büyüklüğüne uygun ölçüde finansman bilgilerinin olmamasının da yattığını kabul etmemiz lazım. Bu noktada özellikle kredi konusunu değerlendirmekte yarar var. Kredi doğru kullanılırsa işletmeyi geliştirir, yanlış kullanılırsa zora sokar. Basit bir yakıştırma yapayım; yeşil taze biber yararlıdır, az acısı lezzete lezzet katar, çok acısı az miktarda tüketilebilir ama miktarı fazla olursa zarar verir. Kredinin acısı da fazla kullanılırsa zarar verir.

Genel kabul görmüş anlayışa göre;

➢ Kredi, yatırım için orta veya uzun vadeli olarak kullanılır.

➢ İşletme sermayesi olarak sürekli kısa vadeli kredi kullanılmaz. Ancak ödeme/tahsilat dengesinin kısa süreli olarak dengelenmesi gereken durumlarda kısa vadeli krediye baş vurulabilir.

Bankalar birer ticari işletme olarak vadeli para ve hizmet satıyor, sattığı paranın vadesinde geri ödenmesini istemelerinin doğal hakları olduğunu kabul etmemiz gerekir. Biz iş insanları olarak, malımızı satın almak isteyen ancak ödeme gücü düşük/riskli müşterilere nasıl mesafeli yaklaşıyor ve ancak çok iyi fiyat karşılığında risk alarak mal vermeyi göze alıyorsak, bankalar da aynı felsefe ile kredi veriyorlar. Bankaların peşinde koştuğu müşteriler, müşterilerin peşinde koştuğu bankalar olduğunu görüyoruz.

Bu konularda yaptığım araştırmaları ve yorumlarımı da burada paylaşmak istiyorum.Kütahya’daki banka şubeleri, mikro ve küçük ölçekli işletmeler için; büyüklüklerine, banka ile çalışma geçmişlerine, mali durumlarına, kredi limitine ve vadesine göre % 18’lerden bile fazla kredi faizi uygulandığı işitilmektedir. Bankaların yüksek faizli ve nazlı kredi vermelerinin gerekçelerini araştırdığımızda, karşımıza çıkan tabloyu iyi okumak lazımdır. Bu konuda banka yöneticilerinin bilgilerine başvurduğumda edindiğim bilgi ve izlenimleri kısaca not etmek istiyorum.

1) Bilanço ve gelir tablosundaki yetersizlikler:

– Bilançoların gerçeği yansıtmadığı, makyajlandığı yönünde algıları olduğunu düşünüyorum.

2) Finansman yönetimi bilgi ve uygulamalarının zayıflığı:

– İşletmelerin işi ile uyumlu finansman bilgisine sahip olmaması,

– Genel olarak teşvikler ve hibelerden (KOSGEB, TKDK ve Zafer Kalkınma Ajansı) yararlanmayı düşünmemek,

– Banka kredilerinin maliyetinin işine yükleyeceği yükü hesaplayamamak.

3) Öz kaynak yetersizliği, öz kaynak-dış kaynak dengesinin sağlıklı biçimde dengelenememesi,

4) Girişimci ruh ve bilgi eksikliği, içinde bulunduğu ortamlarda bilgili ve başarılı iş insanlarının azlığı, durağan olanların çokluğu,

5) Doğru yatırım kararı alamamak,

6) Kendi mali durumlarını gerçek anlamda bilememek:

7) Uzun vadeli düşünmek yerine, ‘günü kurtarma’ veya ‘anlık yaşama’ diyebileceğimiz bir yaklaşımın tercih edilmesi,

8) Bankanın parasını kendi parası zannetmesi,

9) Özel yaşantılara yapılan harcamaların gücünden  yüksek olması,

10) Kredi vadesinde kapatılamazsa, yapılandırmaya gidilerek kredibilitenin düşmesine ve dolayısıyla kredi notunun yani Kredi Kayıt Bürosu (KKB) notunun düşük çıkmasına neden oluyor. Bu durum, firmaların kredi kullanmalarını zorlaştırdığı için maalesef hoş olmayan sonuçlara katlanmak zorunluluğu oluşuyor.

11) Kredi ödeme planı:

– Kredinin hangi şartlarla ve hangi vadelerle ödenebileceğinin hesabı yapılamıyor,

12) Hatır çekleri:

– Bazı firmaların karşılıklı hatır çekleri kullandığı veya hatır çekleriyle çapraz kredi kullanımı yaptığı görülüyor. Bu zincirleme süreç içinde hatır çeki kullanan işletmenin ödeme güçlüğü yaşaması durumunda hatır çekini verenleri de olumsuz etkilediği görülüyor.

13) Olumsuz söylentiler ve dedikodular:

– Bir işletme sahibinin, başka bir işletme (rakip veya değil) sahibi hakkında veya sade vatandaşın yaydığı dedikodu ya da yakıştırmalar zarar veriyor olabilir, ama bunları önemsemeyin, yok farz edin, ciddiye aldıkça dozunu artırırlar. İşinize baksın, başarılarınız ile cevap vermiş olmanız kadar güzel başka cevap modeli yoktur.

14) Son olarak en riskli uygulama,  borcu borçla ödeme düşüncesi veya mecburiyetidir.

Borcu borçla ödemek, felaketi erteleme ve borcu büyütmekten başla hiçbir işe yaramaz. Kesinlikle borcu borçla ödememek lazımdır.

Hesap yapma kültürünün geliştirilmesi, iş hayatında kurallara uyulması, daha dikkatli adımlar atılması, bankalarla olan ilişkilerin sağlıklı olarak yürütülmesi ile işletmelerin sınıf atlamasının mümkün olduğunu, yaşayarak öğrendim. Unutmayalım ki,  hem ilimizin hem de ülkemizin ekonomik  olarak gelişmesi, özlenen yaşam standardının elde edilmesi mümkün olacaktır.

Nafi GÜRAL
Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası
Yönetim Kurulu Başkanı

 


 

YÖNETİM FELSEFESİ

4 Mart 2016

Yılların kazandırdığı tecrübelerimi paylaşabilmek amacıyla kaleme aldığım bu satırlar, umarım okuyanlara yararlı olur.

Hayat ayna gibidir, yüreğinizde hangi duygu,  beyninizde hangi fikir var ise  yüzünüzde onu görür, onu yaşarsınız. Bu nedenle, yüreğinizi ve beyninizi önemseyin.  Bu iki faktörün, herkesin bildiği önemini burada  anlatmak gerekmez.

Madem yönetim felsefesini anlatacağız, öncelikle yöneteceğimiz  kurum yani şirket nedir? Anlamaya çalışalım.

“Şirkete hayat veren en önemli faktör, insandır”

Şirketin, ne anlam ifade ettiğini bilmek çok önemlidir. Şirket, canlı bir varlık değil, sadece bir semboldür. Ona hayat veren ise, insan faktörüdür.

Şirketine hayat verenler, ne kadar eğitimli, bilgili, iyi niyetli, çalışkan, başarma arzusu ile dolu, analitik düşünebilen ve lider vasıflarına sahip iseler, şirket de, o ölçüde güçlü, itibarlı ve başarılı olur. Onun için, değerli bir marka kendiliğinden ortaya çıkmakta ve bu değerli markadan tüm paydaşları da yararlanmaktadır.

Şirketi yönetenlerin,  neden bu göreve layık görüldüklerini anlamaları çok önemlidir. Özel sektörde, hiç bir yönetici, ahbap çavuş ilişkisi ile hatır için mevki sahibi olmaz. Layık olduğuna inanıldığı için, bulundukları mevkilere layık görülürler.

“Başarı, disiplinli ekip çalışması ile elde edilir”

Mevki sahibi olmuş yöneticiler de, kendilerine duyulan güveni boşa çıkarmayacak şekilde sistemli çalıştıkları gibi, alt kadrolarının da sistem içinde çalışmalarını sağlarlar. Çünkü bilirler ki, başarı disiplinli ekip çalışması ile elde edilir.

“Nelere dikkat edilmeli?”

  • Planlamaya önem verilmeli, işin gerektirdiği planlama yapılmalı. Bu konuda  yapılması gerekenleri  satır başları ile söylersek;
  • İş süreçleri yönetimi planlaması  yapılmalı, şöyle ki;
  • Yönetim organizasyon şeması yapılmalı,
  • Kurumsal yapı anlayışı ile  alt kadrolardaki  birim çalışanlarının ve süreç yöneticilerinin organizasyon şemasındaki görevleri, yetki ve sorumlulukları, uzmanların da fikri alınarak           belirlenmeli,
  • Şirket bünyesinde dâhili/harici iletişim ve haberleşme merkezi oluşturulmalı, tüm  gelen giden yazışmalar bu merkezden yönetilmeli,
  • Bütçelemeye, gereken önem verilmeli, uygulanması takip edilmeli,
  • Raporlamaya, gereken önem verilmeli. İdari (yönetsel)  raporlama  yapılmalı, teknik (üretim) raporlama takip edilmeli,
  • Hiyerarşi kurallarına uyum kuralları belirlenmeli,
  • Öneri sistemi oluşturulmalı,
  • Beyin fırtınası yapılmalı,

Burada belirttiğimiz satır başları, en ince ayrıntısına varıncaya kadar, yazılı kurallar haline getirilmeli. Süreçte görev yapacak ilgili sorumlulara, tebliğ edilmeli,  belirlenen  zaman aralığında, ilgili sorumluların kendi aralarında yapacakları süreç değerlendirme toplantılarına  müteakip, tepe yöneticilerinin katılacağı toplantıda süreçler değerlendirilmeli,

“Şef ne kadar başarılı ise, orkestra da o kadar başarılı olur”

Burada yazılanların yapılmasını talimatlandırmak,  uygulanmasını takip ettirmek, liderin görevidir. Unutulmamalı ki, Liderleri olmayan hiç bir kurumun ve kurum paydaşlarının gelişmesi mümkün değildir. Liderleri yoksa  şirketler ya yerinde sayarlar, ya da gerilerler

Lideri anlatırken, bir örnek ile misal verelim. Mesela bir orkestrayı örnek alabiliriz;

Orkestranın değeri, şefi ile ölçülür.

Şef, o orkestranın lideridir.

Şef, hiç bir enstrüman çalmaz, parça yorumlamaz.

Her bir orkestra elemanı, sadece kendi görevi kadar katkı sağlarken, orkestra şefi, eserin tamamını bilmek, orkestra elemanlarını ve yorumcularını elindeki çubuk ile  yönlendirilmekle sorumludur.

Şef, hiç bir zaman her hangi bir orkestra elemanının yaptığını yapmaz, yaparsa, zaten şef olmaz.  Unutulmamalıdır ki; şef ne kadar başarılı ise, orkestra o kadar başarılı kabul edilir.

“Lider, nasıl olmalı?”

Lideri biraz anlatmak gerekirse, “lider” demek, sadece otoriter olmak  demek değildir.  Otoriter yönetimin dayanağı, korku ve tehdit ortamıdır. Korku ve tehdit ortamında, kimse mutlu olmayacağı için, iş çıkmaz, adam yetişmez ve şirket gelişmez.

Lider, ekibindeki çalışanları  için bir güvence ve koruyucu olduğunu hissettiren, “hata benimdir, başarı çalışanlarımızındır” diyebilendir.

Lider, öğrenen, öğrendiklerini öğreten, özverili olan, örnek alınan  kişidir. Lider, yeni liderler yetişmesine ortam ve fırsat hazırlayandır.

Zanaatkârların, zanaatlarının püf noktasını öğretmemesi kötü bir örnektir, bu anlayıştaki zanaatkârlardan  lider olmaz.

Herkes lider olamaz, zira genlerinde yoksa, lider olmak istemiyorsa, lider olmak istese bile, kurallarını uygulamıyorsa, asla  lider olamayacağı  gibi, fırsat verilmezse, fırsat yakalayamazsa veya fırsatı kullanamazsa, yine lider olamaz.

“Kurumsal yapı olmazsa, başarı da olmaz”

Sadece şirketlerin değil, aileden başlayıp, devlet yönetimine kadar bütün kurumlarım kurumsallaşması ve lideri bulunması halinde ancak başarı elde edilir.

  • Kurumsal yapı olmazsa, başarı olmaz.
  • – Kurumsallaşmanın çatısında lider vardır,
  • – Lider olmak isteyenler, kurumsal yapıya sıkı sıkıya bağlı olmalıdır,
  • – Kurumsallaşmanın temelinde birey değil, ekip vardır,
  • – Ekibiniz ne kadar güçlü ise, başarınız o oranda artar,
  • – Kendinize güveniyorsanız, adam yetiştirip, yararlanırsınız,
  • – Kendinize güvenmiyorsanız, alt kadrolarınız dan korkarsınız, adam yetiştirmezsiniz,

Deniz kaptanlarından örnek vermek gerekirse, 3 kategoride kaptan vardır:

1- Kıyı kaptanı, yani kıyılarda dolaşan teknelerin kaptanı,

2- Açık deniz kaptanı, yani Marmara’da, Karadeniz’de ve Ege’de dolaşan kaptan,

3- Uzun yol kaptanı, yani okyanus geçen kaptan.

Kıyı kaptanına, kendisini geliştirme fırsatı vermezseniz, olduğu yerde kalır, açık deniz kaptanı olamaz. Aynı şekilde, açık deniz kaptanına fırsat vermezseniz, uzun yol (yani okyanus geçen) kaptanı olamaz.

“Kurumsallaşmanın önemi”

  • Kurumsallaşmanın temelinde, profesyoneller vardır. Profesyonellerin önemini reddedenler, kurumsal yapıyı reddetmiş olurlar

Kurumsal yapının temeli olarak;

  • Ekip çalışması,
  • Karar vermek değil, ortak karar alınması,
  • Katılımcı ve paylaşımcı ruha sahip olunması,
  • Çalışanların, kurumu ve yöneticileri benimsemesi,
  • Çalışanların mutluluğu,

En önemli faktörler olarak algılanmalıdır.

Kurumsal yapının temelini oluşturan profesyonel kimdir?

İş dünyasında en çok konuşulan konuların içinde “profesyonel yönetici” tanımlaması, önemli bir yer işgal eder. Peki, kimdir profesyonel?

“Profesyonel kimdir?”

Şirketini seven,

Çalışanlarına değer veren,

Kendine güvenen,

Muhataplarına güven veren,

Kendisini iyi yetiştirmiş,

İş bilen, problem çözen,

Mütevazi, makamını hazmedebilen,

Hedefleri olan, gerçekleştirebileceği hayalleri olan,

Bilgilerini daima güncelleyen, bilgilerini paylaşan,

İş ahlakı olan,

Saygı duyan, Saygı duyulan,

Hesap yapmayı bilen,

Sosyal aile yapısı ile örnek alınan kişiler,

İyi profesyoneldir, aynı zamanda liderdir.

“Profesyonelleri liderler yetiştirir”

Profesyonel kim değildir?

İşin cambazı,

Dün karar verip, bugün şirketini bırakan,

Fırsatını buldukça, “şapkamı alır giderim” diyen,

Ve saydığım profesyonelin özelliklerini taşımayanlar, profesyonel değildir, lider hiç değildir.

Bu kişiler, lider görmeden çalışmış, kendisini bir şey zanneden, başarı grafikleri zik zak çizen kişilerdir.

Kendi işlerini beceremeyen bazı profesyoneller, başarısızlıklarını, kendilerinde aramak yerine, “mazeret senaryoları” yazarlar. Bu kategorideki profesyoneller, yazdıkları senaryolarla, aslında, hem şirketlerine, hem de kendilerine zarar verdiklerini bile bilmezler.

“Çok çalışanlar, işini sevenler, azimli olanlar, iş hayatında yükselenlerdir”

İş hayatında yükselenlere bakarsak; çok çalıştıklarını, işlerini sevdiklerini, başarmaya ve yükselmeye azimli olduklarını görürüz.

 


 

GÜÇLÜ EKONOMİYİ, O ÜLKENİN VATANDAŞLARI YARATIR

Türkiye sancılı bir seçim süreci yaşadı. İyi kötü hepimiz bu sancıyı hissettik. Seçim sürecinin sonuçlarından endişe duyanlar sancıdan daha fazla pay alırlarken, “bu yaşadıklarımız eskiye oranla daha ağır basıyor ama olur böyle şeyler, sonu selamettir” diyenler daha az sancı hissettiler.

Gerçekten, şimdiye kadar görmediğimiz tempoda yaşanan seçim sürecinin sonunda, seçmen çok büyük oranda katılım ile tercihini belirleyip noktayı koydu ve kimsenin itiraz edemeyeceği mesajları verdi. Zaten, çok partili demokrasi sistemine geçtiğimiz yıllardan bu yana yaşadığımız her siyasi kaos ortamına girdiğimiz süreç sonunda, sandık başına giden seçmenin, kimsenin itiraz edemeyeceği netlikte sorunları çözdüğünü hep hatırlarız. Bu defa da öyle oldu ve seçmen tüm sorunları çözdü.

Seçim sonuçlarının açıklanması ile birlikte, 17 Aralık’tan bu yana süregelen  ekonomik dalgalanmalar, sanki sihirli bir değnek dokunması gibi bitti, döviz ve faiz geriledi, borsa yükseldi, piyasalar rahatladı. Demek ki 17 Aralık’tan bu yana yaşadığımız sıkıntılar özde sıkıntı değilmiş.

Umuyoruz ki, vatandaşlarımızın verdiği mesajlar muhatapları tarafından doğru algılanabilir ve benzer problemler tekrar yaşanmaz. Ancak, önümüzdeki aylarda yeni siyasi sorunlar çıkabileceğini hiç aklımızdan çıkarmayalım, çıkması muhtemel siyasi sorunlardan ekonominin etkilenmemesi için, işimize gücümüze bakalım, siyasi sorunlar nasıl olsa çözülür.

Unutmayalım ki, çok partili sisteme geçtiğimiz yıllardan bu yana ekonominin olumsuzlukları nedeni ile siyaset hiç zarar görmedi, ama siyasetin olumsuzluklarından ekonomi hep zarar gördü. Allah’a şükür ki ekonomi yıkılmadı, hep ayakta kaldı, Türk ekonomisini zirvelere taşıdı.

Ekonomiyi zirvelere taşıyan iş dünyası, düne göre daha fazla çalışmak, daha fazla üretmek zorundadır. Özellikle Kütahya iş dünyası kendisine yeni hedefler belirleyip, Kütahya’yı 4. kategori iller sıralamasından 2. kategori iller arasına taşıması lazım. Bunun en kolay ve güvenilir yolu, üretim ve hizmet sektöründe yer almaktır. Perakende ticaret ile bir yerlere varamayız. Mikro işletmelerin ve küçük işletmelerin, perakende ticareti içindeki ağırlığı, yok denecek kadar azdır, zira organize perakende kulvarı ile rekabet edebilmesi mümkün değildir. Hangi küçük ölçekli perakende taciri ile konuşursanız konuşun, halinden memnun olmadığını dinlersiniz. O halde, üretim ve hizmet sektörüne ilgi duymak, içinde bulunduğu olumsuz koşullardan çıkış yolunun başlangıcı olabilir.
Kulvar değiştirelim, üretim sektörüne geçelim, ama nasıl geçelim? Bu konudaki tecrübelerimi paylaşmak istiyorum.
Kural olarak;
-Kendimize güvenmek,
-İtibarımızın en büyük gücümüz olacağını kabul etmek,
-Doğru sektör seçmek,
-Gücümüz oranında kapasite belirlemek,
-Küçükten başlayarak büyüme stratejisi belirlemek,
-Doğru hesap yapmak (veya yaptırmak),
-Doğru insanlardan kadro kurmak, insana değer vermek,
-Aile şirketi ise, aile ve şirket anayasası yazmak,
-Kurumsallaşmanın olmazsa olmaz mecburiyet olduğunu bilmek,
-Liderlik eğitimleri almak, liderlik vasıflarına sahip olmak,
-AR-GE, kalite, verimlilik, inovasyon neden önemlidir, bunları bilmek.

Kendisini bu kurallara yakın hissedenlerin başarı şansı çok yüksektir. Yabancı hissedenler olabilir, bu durumda yapılacak tek şey, bu ve benzer kuralları içlerine sindirmekten ve gereklerini yerine getirmekten ibarettir.

Günümüzdeki Kütahya’nın en önemli sorunu, yeterince zenginleşme sağlayamamasıdır. Zenginleşmenin yolu ise ekonomi içinde olmaktır. Ekonominin içinde olmak fırsatı 400.000 civarındaki yetişkin Kütahyalının eşit şartlarda sahip olduğu fırsatlardır. Bütün mesele bu fırsatları kullanmayı becerebilmektedir. Mahalle mahalle dolaşıp sırtında halı, kilim satarak; elinde çanta ile kapı kapı dolaşarak, satış yaparak zirvelere ulaşmış kimseleri tanıyor veya hikâyelerini dinlemiş olabilirsiniz. Küçücük bir terzihaneden yola çıkıp, global ölçeklerde konfeksiyon devlerinin arasında yer almış, küçücük bir dokuma tezgahından devasa tekstil firmalarından birisi olmuş ve  daha yüzlerce örneği olan firmaları da biliyor olabilirsiniz. Kütahya neden yapamasın?

Bir başka örnek kümesi olarak önceki kuşaktan devraldığı işleri geliştirip devasa firmalar haline getiren iş insanlarından örnekler ararsak, etrafımıza baktığımızda onlarcasını görebiliriz. Görebiliriz ama aksini görmemiz de mümkün maalesef.

Zenginleşmiş ülkelerin zenginlik kaynağı vatandaşlarıdır. Zenginleşmiş toplumların ülke itibarları da yükselir. Zenginleşmiş ülkelerde yaşayan insanların müreffeh hayat sürdükleri biliniyor. Avrupa ülkelerine bakalım 1 milyon nüfuslu ülke de, 70 milyon nüfuslu ülke de, zenginlikleri sayesinde hem müreffeh, hem de itibarlı ülke olmanın keyfini sürüyorlar.

Müreffeh yaşayan bir halk, itibarlı bir ülke olmamızın değişmez kurallarından bir tanesi güçlü ekonomiye sahip olmaktır. Güçlü ekonomiyi yaratacak olanlar, o ülkenin vatandaşlarıdır. Yani bizleriz.

Nafi Güral
KUTSO Dergisi – 01 Nisan 2014

 



Merhaba 2014

Her yeni yıl yeni umutlar, taze başlangıçlar olarak kabul edildiğine göre, 2014 için iyimser ve başarı odaklı hedefler belirlemeliyiz.

2014 sancılı geçecek diyenlere inanmayın. İki yıl içinde üç önemli seçim olması demokrasinin gücü olarak kabul edilmelidir. Seçimleri bahane ederek oluşturulan sancı varsayımları, firmalarımızın frenlenmesinden başka bir şey değildir. Türkiye bu güne kadar ne sancılar çekti. Ama günümüzde sancılı dönemlerin tekrarlanması, beklenmeyen bir durumdur.

Bunları söylerken, her firmamızın 2014 planlamasını yaparken, gerektiğinde kullanmak üzere mutlaka bir B planı yapması gerektiğini de unutmamak lazım.

Basit bir örnek vereyim, şimdi mevsim kış, yollarda buzlanma olması olağan. Buzlu havalarda normal hava şartlarında olduğu gibi büyük, sık ve hızlı adımlarla yürüyemezsiniz, yürürseniz, düşebilirsiniz. Normal havalarda, tedbirli olmak anlamında, kış şartlarında olduğu gibi, küçük ve yavaş adımlarla yürürseniz hedeflerinize ulaşamazsınız.

2014 için mutlaka büyüme hedefleri belirleyip,  büyümekten vazgeçmemeliyiz, vazgeçersek, küçülürüz. Büyümenin, hedefe ulaşmanın temel faktörlerinden birisi, harcama kültürü edinmektir. Mutlaka bütçe yapmalıyız, gücümüzün ürerinde harcama yapmamalıyız. Bütçe, hesapsız kitapsız harcama yapmayı,  gelir eksikliğinden doğacak zararları engelleyen en önemli araçtır.

Unutmayın ki, gerekli alt yapıyı hazırlamadan büyümek zordur, hatta sancılı ve zararlı sonuçlar bile verebilir. Büyüme kararı ile birlikte, yol, yöntem belirlenmesi olmazsa olmaz ihtiyaçtır.

Hareket çok, bereket yok ürün çeşitlerini üretmek ve satmak düşüncelerinden  uzak durmalıyız. Bir başka ifade ile, ucuz ürünler çok satılır, ama karlılığı olmadığı için bereketi olmaz. Unutmayalım ki, ucuz fiyat odaklı ürün, kalite fukarasıdır. Kalitesizlik üreticiye, satıcıya zarar olarak geri dönecektir.

Kalitesizliğin temelinde merdiven altı tabir edilen ürün merkezleri vardır. Bunlar kalitesizi üretip ucuza sattıklarından, kaliteli üretim yapanları mal satamaz duruma getiriyorlar. Kalite üretenler de kalitesizliğe yönlendirildiğinde, bildiğiniz vahim durumlar ortaya çıkıyor. Kalitesizliği sahiplenmek bir tarafa, savaşmanız gerekir.

Bu sözlerim yanlış yorumlanmamalı. Ucuza mâl etmek için kalitesiz, eksik malzeme kullanılmasını kastediyorum. Elbette rekabet gücümüz olmalı, elbette ucuza mâl edip, hak ettiği kâr marjıyla satmalıyız, ama kalitesizliğin zararını çekmemeliyiz, çektirmemeliyiz.

Firmalarımız için inovasyon, çağımızın vazgeçilmezidir. Geçtiğimiz haftalarda  Sayın Başbakanımızın liderliğinde yapılan bir toplantıda, inovasyon konuşuldu, ama maalesef medyada gerektiği kadar yer almadı. Demek ki biz hala inovasyonu ulus olarak özümsememişiz. Unutmayalım ki, inovasyon, yaratıcılarını zirvelere taşıyacak en önemli araçtır.

Dikkat edilirse, yazımı, kendi hayat felsefem olan iyimser anlayış üzerine kaleme alıyorum. İyimserlerin dünyasının başarı dolu,  kötümserlerin dünyasının ise problem dolu olması, olağan bir sonuçtur. İyimser olmalıyız, beynimizden, kendimize güvensizlik, karamsarlık, çaresizlik, korkaklık, umutsuzluk,  yorgunluk, bıkkınlık  duygularını söküp atmalıyız. Negatif düşüncelere itibar etmeyip, pozitif düşünceler üretmeli ve çevremizde rol model olarak kabul edilmeyi hedeflemeliyiz. Sevgi, saygı, hoşgörü yardımlaşma vb. konularda cömert, saygısızlık, kabalık, kıskançlık, böbürlenmek vb. konularda cimri olmalıyız.

Kendimize güvenmeliyiz. Risk almaktan korkmamalıyız, ama alacağınız riskler, hesabı yapılmış riskler olmalıdır. Unutmayalım ki ticaret risktir. Risk denildiğinde, ilk akla gelen unsurlardan birisi kredidir. Kredi kullanırken çok dikkatli olmalıyız. Kredi, işletme sermayesi değildir. Makul bir süre içinde kapatılmalıdır.

Kabul etmek gerekir ki, iş hayatında bankalar, olmazsa olmaz kurumlardır.  Doğru kullanılırsa, yarar sağlar, doğru kullanılmazsa, zarar verir, hatta batırır. Banka reklamlarında gördüğünüz kredi önerilerini iyi değerlendirmek lazım. Hep tüketiciler ile, mikro işletmelere, küçük işletmelere,  “KOBİ” adı altında reklam yapıyorlar. Bunların maliyetlerini ve geri dönüşlerini  incelemeden, banka kredilerine müracaat edilmemesine özen göstermeliyiz.  Bir mukayese yapayım, mikro işletmeler ile küçük işletmeler, büyük işletmelerin kredi maliyetinin çok üzerinde, bazı işletmeler için iki katı kadar fazla maliyete katlanmak zorunda bırakıldıkları için, bu işletmeler büyüyemiyorlar, hatta batanları bile oluyor.

Uygun şartlarla kredi temin etmenin kriterlerinin temeli firmalarımız reytingidir. Reytingimizin yüksek olmasını sağlamalıyız.

Global yatırımcılar Avrupa’dan uzaklaşıyor, yeni adres arıyorlar. Aradıkları kriterlerin başında, güven veren siyasi yapı,  büyüyen nüfus, disiplinli bütçe, yeterli reyting, nitelikli iş gücü, yeterli enerji ve güvenilir partnerler bulunması, ayrıca Avrupa’nın içinde veya çok yakınında olması kriterleri geliyor. Yani akıllarına Türkiye geliyor. Bu fırsatı değerlendirelim, global sistemin içinde daha çok Türk firması olmasını sağlamalıyız.

Unutmayalım ki, en büyük gücümüz çalışanlarımız ve profesyonel yöneticilerimizdir. Önce, profesyonel yönetici kimdir? Tarif edelim.

Güven veren, şirketini seven, çalışanlarına değer veren , kendine güvenen , muhataplarına güven veren , kendisini iyi yetiştirmiş, iş bilen, problem çözen, mütevazi,  makamını hazmedebilen, hedefleri olan,  gerçekleştirebileceği hayalleri olan, bilgilerini daima güncelleyen, bilgilerini paylaşan, iş ahlakı olan,  saygı duyan, saygı duyulan, hesap yapmayı bilen,  sosyal aile yapısı örnek alınan kişiler, iyi profesyoneldir, aynı zamanda liderdir.

Profesyonel kim değildir?

İşin cambazı
Dün karar verip bugün şirketini bırakan,
Fırsatını buldukça, “şapkamı alır giderim” diyen,
Ve yukarıdaki özellikleri taşımayanlar profesyonel değildir, lider ise hiç değildir.
Çalışanlarımızın, başarıları ile paralel yükselebileceklerini, geleceğin profesyonel yöneticileri olabilecekleri mesajını verelim, inandıralım, profesyonel yöneticilerimizi sıfırdan alarak bünyemizde yetiştirelim, sonucun mükemmel olduğunu göreceksiniz.

Kurumsallaşmak çok önemlidir. Hem ailemizi, hem de şirketimizi mutlaka kurumsallaştıralım. Şirketimizin ana sözleşmesini, ailemizin ve şirketimizin ihtiyaçlarına göre ayrıntılı biçimde kaleme almalıyız.  Şirketimiz aile şirketi ise, aile bağları ne kadar güçlü olursa olsun, bu gücü korumak adına bile, en ince ayrıntıları ana sözleşmemize yazalım ve mutlaka aile anayasası yazalım.

Aile anayasası yazmak için alim olmaya gerek yok. Ortaklar bir araya gelir, öncelikle şirketin liderinin belirlenmesi kurallarını yazarlar, sonrasında şirketlerinde neler olsun, neler olmasın, kim nasıl davransın,  ortakların şirketten nasıl yararlanacakları, şirkete karşı yükümlülükleri, oluşabilecek anlaşmazlıkların nasıl çözüleceği  belirlenir. Bunlar metin haline getirilir, anayasa ortaya çıkar.

Benzer çalışma, aile anayasası için de yapılır. Şirket aile şirketi ise, şirket anayasası da aile anayasasına eklenir, bir bütün olur.

Ailelerimizin  kadınlarının yaratıcı ve yönlendirici güçlerinden yararlanmayı önemsemeliyiz. Onlara değer vermeliyiz, tercihen tam zamanlı, tam zamanlı olmasa bile zaman zaman şirketimize katkı sağlamasına fırsat vermeliyiz, onları desteklemeliyiz.

Dünya  ile, siyasi gelişmeler ile,  spor ile, ülke gündemi ile, güncel konular ile ilgilenmeli, bilgi ve fikir sahibi olmalıyız. Dost arkadaş, iş sohbetleri esnasında bu konular gündeme gelecektir ve fikir sahibi olanlar, birikimleri ile hemen ön plana çıkacak, çevresinde olumlu etki bırakacaktır.

Bu konularda gazetenin tamamını dolduracak kadar fikirler eklemek mümkün, ama biz bu kadarı ile yetinelim.
Yolunuz açık,
Sağlığınızın, aile düzeninizin, itibarınızın, moralinizin, mükemmel,
kazancınız bol, çalışanlarınızın mutlu olacakları 2014 yılı diliyorum.

Nafi Güral
16 Aralık 2013

 



HAVA ALANI

İstanbul-Çayırova arasındaki OSB’ler dışında kalan sanayi kuruluşlarına, bulundukları yerlerden başka yerlere taşınmaları mecburiyeti getiriliyor.  Bu kuruluşlar kendilerine yeni yerler aramak zorundalar. Gidebilecekleri yer tabii ki Anadolu.

Anadolu’ya gelmek isteyen veya gelmek zorunda olan firmaların yer tercihi konusundaki kriterlerinin içinde hava ulaşımı ve  gümrük çok önemli.

Zafer Cazibe Merkezi olarak kabul edilen Uşak, Afyon ve Kütahya’nın yatırımcı akınına uğraması isteniyorsa hava alanımızı geliştirmek zorundayız.

Kabul etmek gerekir ki, Türkiye’nin ekonomik başkenti İstanbul. Zafer Cazibe Merkezi illerinden İstanbul’a olan uzaklıklara bakarsak, Kütahya’dan 360 km Afyonkarahisar’dan 460 km Uşak’tan 500 km uzak. Artık bu mesafelerde kara yolu ulaşımı düşünülemez. Tabii ki sadece İstanbul’a değil, Zafer Hava Alanı bölgeyi tüm dünyaya bağlayacak.

Sadece Marmara bölgesinden gelecek yatırımcı değil, aynı zamanda Avrupa’dan gelecek yatırımcı için de Zafer Cazibe Merkezi’nin akla gelmesi için, hava ulaşımı olmazsa olmaz mecburiyet.  Avrupa neden Türkiye’yi tercih edecek? Açıklamaya çalışalım.  Avrupa’da ekonomi kötü biliniyor aslında, Avrupa’nın en gelişmiş ilk 7-8 ülkesine bakarsanız çok paraları var,  lakin paranın % 80 kadarı 60 yaş üstü insanlarda. Bunların çocukları babalarının işlerini sürdürmek değil, alıştırıldıkları bohem hayatı sürdürmeyi tercih ediyorlar, bu nedenle babalarının işlerinde çalışmıyorlar. Zenginler, paraları ve teknolojileri kendi ülkelerinde kullanamadıkları için Avrupa dışında adres arıyorlar. Önce Çin fırsatını değerlendirdiler ama çok sebeplerden dolayı memnun olmadılar ve Çin’den ayrılmaya başladılar. Şimdi yeni adresler arıyorlar. Akıllarına ilk gelen ülke Türkiye. Son yıllarda yağmur gibi akan yabancı sermayenin gelişi bundandır. Şimdi bu yabancı sermayenin Zafer Cazibe Merkezi’ni tercih etmeleri için aktif hava alanı çok önemlidir, tabii ki sadece hava alanı yetmez, yabancı yatırımcının gelmesini sağlamak için Zafer Kalkınma Ajansı’nın yoğun tanıtım çalışması yapması gerekmektedir.

16 Aralık 2012 Pazar günü, THY Yönetim kurulu ve  İcra Kurulu Başkanı Sayın Hamdi Topçu ile Başkan vekili sayın Prof. Dr. Cemal Şanlı bölgemize geldi. Doluluk olarak % 60 sınırının aşılmasının iyi bir işaret olduğunu, ama haftada dört gün tek sefer ile bölge ihtiyacının karşılanamayacağını, mevcut uçuşların tam kapasiteye ulaşması halinde haftanın her günü sabah akşam iki uçak ile sefer yapılacağını, 16 Ocak 2013 itibari ile uçuşlara başlayacak Pegasus ile birlikte diğer hava yollarının da Zafer Hava Limanı’na hat açabileceklerini  ifade ettiler.

Zafer Cazibe Merkezi’nde bulunan dinamikler, ortaklaşa gayretleri ile mevcut THY uçuşlarının tam kapasiteye ulaşmasını, devamında her gün sadece THY olarak iki uçak hedefinin yakalanmasını, özel hava yollarının özendirilmesini, bu sayede bölgenin cazibesinin artırılmasını, Zafer Kalkınma Ajansı’nın da harekete geçirilerek, gündemindeki Zafer Cazibe Merkezi projesinin ve bölgenin gerek yurt içinde gerekse yurt dışında tanıtılmasının ivedilikle hayata geçirilmesini, asli görevlerimiz arasında kabul etmeliyiz.

Samsun Hava Alanı Samsun, Sinop, Ordu illerine hizmet veriyor, THY, Pegasus, Sun Expres, Onur hava yolları her gün karşılıklı 11 sefer yapıyor. Umarım yakın gelecekte Zafer Cazibe Merkezi de bu sayıda uçak  seferlerine kavuşur, tabii bölge dinamiklerinin gayretleri ile…

Nafi Güral
23 Aralık 2012

 



2013 UMUT TRENİNDE YERLERİMİZİ ALALIM

Türkiye’nin, bütünü ile dünyanın kabul ettiği yükselen değer olduğu tartışmasız kabul ediliyor. İç dinamiklerimize bakarsak, mükemmel sonuçlar alındığını görürüz. Zaten ülkemizin büyümesi bu mükemmelliği yakalayan kurumlar vesilesi ile gerçekleşmiştir.

Kimileri için çok verimli, kimileri için durağan, kimileri için kötü geçen 2012’yi verimli ve başarılı geçirenlerin sırları, verimli ve başarılı olmayı  istemeleri, başaracaklarına inanmaları ve çok çalışmalarından ibarettir.

Durağan geçirenler ise, amaçları olmayan, kaybetmekten korkup yerinde saymayı marifet sayan, kaybetmediği için sevinenlerdir.

Kötü geçirenler ise,  karamsar, kötümser,  kaldırabileceği kadar risk almaktan korkan, idealleri ve gelecek beklentisi olmayanlardır.

2013 nasıl geçecek ?

Her yeni yıl yeni umutlar, taze başlangıçlar olarak kabul edildiğine göre, 2013 için iyimser ve başarı odaklı hedefler belirlemeliyiz. Mutlaka büyüme hedefleri belirleyin, Büyümekten vazgeçmeyin, vazgeçerseniz küçülürsünüz. Büyümenin, hedefe ulaşmanın temel faktörlerinden birisi harcama kültürü edinmektir. Mutlaka bütçe yapmalıyız, gücümüzün üzerinde harcama yapmamalıyız. Bütçe, hesapsız kitapsız harcama yapmaktan, gelir eksikliğinden doğacak zararların doğmasını engelleyen en önemli araçtır.

Unutmayın ki, gerekli alt yapıyı hazırlamadan büyümek zordur, hatta sancılı ve zararlı sonuçlar bile verebilir. Büyüme kararı ile birlikte, yol, yöntem belirlenmesi olmazsa olmaz ihtiyaçtır.

“Hareket çok bereket yok” tipindeki ürün çeşitlerinden uzak durun. Bir başka ifade ile ucuz ürünler çok satılır ama karlılığı olmadığı için bereketi olmaz. Unutmayalım ki, ucuz fiyat odaklı ürün kalite fukarasıdır. Kalitesizlik size zarar olarak geri dönecektir. Bunları müşterinize anlatın. Müşterinizin kaliteyi almakla neler kazanacağını, kalitesizden neler kaybedeceğini öğretin.

Kalitesizliğin temelinde merdiven altı tabir edilen ürün merkezleri vardır. Bunlar kalitesizi üretip ucuza sattıklarından, kaliteli üretim yapanları mal satamaz duruma getiriyorlar. Kalite üretenler de kalitesizliğe yönlendirildiğinde, bildiğiniz vahim durumlar ortaya çıkıyor. Kalitesizliği sahiplenmek bir tarafa, savaşmanız gerekir.

İnovasyon, çağımızın vazgeçilmezidir. iki hafta önce Sayın Başbakanımız’ın liderliğinde, yurt dışından ve yurt içinden  on binler İstanbul’da buluştu, inovasyonu konuştu, ama maalesef medyada gerektiği kadar yer almadı. Demek ki biz hala inovasyonu ulus olarak özümsememişiz. Unutmayalım ki, inovasyon, yaratıcılarını zirvelere taşıyacak en önemli araçtır. İnovasyon arayışları içinde olanlarla oda olarak omuz omuza çalışmayı görev kabul ettiğimizi tekrar ifade etmekte yarar var.

İyimser olun. İyimserlerin dünyasının başarı dolu, kötümserlerin dünyasının ise  problem dolu olması olağan bir sonuçtur. İyimser olmalıyız, Beynimizden kendimize güvensizlik, karamsarlık, çaresizlik, korkaklık, umutsuzluk,  yorgunluk, bıkkınlık  duygularını söküp atmalıyız. Negatif düşüncelere itibar etmeyip, pozitif düşünceler üretmeli ve çevremizde rol model olarak kabul edilmeyi hedeflemeliyiz.  Sevgi, saygı, hoşgörü yardımlaşma vb konularında cömert, saygısızlık, kabalık, kıskançlık, böbürlenmek vb konularında cimri olmalıyız.

Kendinize güvenin. Risk almaktan korkmayın ama alacağınız riskler, hesabı yapılmış riskler olsun unutmayım ki ticaret risktir. Risk denildiğinde ilk akla gelen unsurlardan birisi kredidir. kredi kullanırken çok dikkatli olun. Kredi işletme sermayesi değildir. Makul bir süre içinde kapatılmalıdır. Kredi kullanırken maliyetini önemseyin. Bu gün için kredi maliyeti tek rakamlı değilse, pahalıdır. Hem miktar olarak hem de maliyet olarak uygun kredi temin etmenin kriterlerinin temeli firmanızın rating’ idir. Rating’inizin yüksek olmasını sağlayın.

Global yatırımcılar Avrupa’dan uzaklaşıyor, yeni adres arıyorlar. Aradıkları adreslerdeki kriterlerin başında güven veren siyasi yapı, büyüyen nüfus, disiplinli bütçe, yeterli ülke ratingi, nitelikli iş gücü, yeterli enerji ve güvenilir partnerler bulunması ve de Avrupa’nın içinde veya çok yakınında olması kriterleri geliyor. Yani akıllarına Türkiye geliyor. Bu fırsatı değerlendirelim, global sistemin içinde daha çok Türk firması olmasını sağlayalım.

Firmalarınızın  hem yurt içi hem yurt dışı önemli kulvarlarda var olabileceğine öncelikle kendiniz inanmalı ve kendinizi bu yönde motive etmelisiniz. Siz kendinize değer vermezseniz, başkaları size hiç değer vermez. Firmanızın gelişmesi, önemli kulvarlarda var olabilmesi için gerekli en büyük gücünüz çalışanlarınız ve profesyonel yöneticilerinizdir.

Önce tarif edelim. Profesyonel yönetici kimdir?

Güven veren, şirketini seven, çalışanlarına değer veren , kendine güvenen , muhataplarına güven veren , kendisini iyi yetiştirmiş, iş bilen problem çözen, mütevazi,  makamını hazmedebilen,  hedefleri olan gerçekleştirebileceği hayalleri olan, bilgilerini daima güncelleyen, bilgilerini paylaşan, iş ahlakı olan saygı duyan saygı duyulan hesap yapmayı bilen,  sosyal aile yapısı örnek alınan kişiler iyi profesyoneldir, aynı zamanda liderdir.

Profesyonel kim değildir?

İşin cambazı, dün karar verip bugün şirketini bırakan, fırsatını buldukça, “şapkamı alır giderim” diyen ve yukarıdaki özellikleri taşımayanlar profesyonel değildir,lider hiç değildir.

Çalışanlarınızın, başarıları ile paralel yükselebileceklerini, geleceğin profesyonel yöneticileri olabilecekleri mesajını verin, inandırın, yani profesyonel yöneticilerinizi sıfırdan alarak yetiştirin, sonucun mükemmel olduğunu göreceksiniz.

Kurumsallaşmak çok önemlidir. Mutlaka  hem ailenizi hem de şirketinizi kurumsallaştırın. Şirketinizin ana sözleşmesini, ailenizin ve şirketinizin ihtiyaçlarına göre ayrıntılı biçimde kaleme alın

Şirketiniz aile şirketi ise, aile bağları ne kadar güçlü olursa olsun, bu gücü korumak adına bile en ince ayrıntıları şirket ana sözleşmenize yazın ve mutlaka aile anayasanız olsun. Ailenizin ve

firmanızın devamını sağlayacak kuralları hazır yazılmış olarak bulamazsınız. kendiniz, kendi ihtiyaçlarınıza göre yazacaksınız. Yazamam derseniz, internet ortamında var olan metinlerden indirip,kendi ihtiyaçlarınız ve anlayışınıza göre revize edersiniz.

Aile hayatının mükemmelliğinin muhtemel sorunların aşılmasında en büyük etken olacağı unutulmamalı, aile birliğinin korunmasına önem verilmelidir.

Ailenizin kadınlarının yaratıcı ve yönlendirici güçlerinden yararlanmayı önemseyin, onlara değer verin, tercihen tam zamanlı, tam zamanlı olmasa bile zaman zaman şirketinize katkı sağlamasına fırsat verin, onları destekleyin. Dünya ile, siyasi gelişmeler ile, spor ile, ülke gündemi ile, güncel konular ile ilgilenin, bilgi ve fikir sahibi olun. Dost arkadaş, iş sohbetleriniz esnasında bu konular gündeme gelecektir ve siz birikiminizle hemen ön plana çıkacaksınız, çevrenizde olumlu etki bırakacaksınız.

Ayaklarınızı yere sağlam bassın, gözünüz yükseklerde olsun.

Göreceksiniz, elde edeceğiniz başarılarla çevrenizde rol model olacaksınız.

Yolunuzun açık,  sağlığınızın, aile düzeninizin, itibarınızın, moralinizin, mükemmel kazancınızın bol, çalışanlarınızın mutlu olacakları bir 2013 diliyorum.

Nafi Güral
20 Aralık 2012

 



BANKALARIMIZ, 

Liberal ekonomi nedir? Eline geçen fırsatları kullanarak haksız kazanç elde edilmesi adına, bu fırsatları insaf ölçüsü ile bağdaşmayacak derecede kazanca dönüştürmek serbestliği değildir. Zaten, içlerinde devlet bankalarının da bulunduğu çok sayıdaki bankalarımızın rekabet kurumu soruşturmasında olmaları, liberal ekonomi kurallarını hiç’e saydıklarının işaretidir.

Faiz uygulamalarına bakarsak, %8 ile %16 arasında değişen faiz uygulamalarını göreceksiniz. Bir başka ifade ile, özellikle büyük şirketlere uyguladıkları faiz oranı ile mikro ve küçük işletmelere uyguladıkları faiz iki katı, yani %100 daha pahalı. Hangi ekonomik kural, hangi insaf ile izah edilebilir bu keyfilik.

Türkiye büyüyecek, 2023 yılında ilk 10 ekonomi arasına girecek hedefimiz var. Peki nasıl? Türkiye, kobileri, yani mikro işletmeleri küçük işletme, küçük işletmeleri Orta boy işletme, orta boy işletmeleri büyük işletme haline dönüştürmek zorundadır. Bankalarımız kobileri koruyan kollayan politikalar izlemek suretiyle onların gelişmelerini sağlamak yerine, tam aksini yaparak gelişmelerini engellemeleri onlara ve ülkemize yapılan haksızlıktır.

Bitmedi. 

Bir başka kanayan yara, sabit gelirli vatandaşlarımızın nerdeyse iki yıllık maaşlarından fazla kredi kartı borçlanmalarının getireceği sosyal felakettir. Bankalarımızın, kredi kartı boçlarının vadesinde ödenmesi yerine, asgari ödeme yapılmasını, kalanının yüksek faizlerle taksitlendirilmesine özendiridiği konuşulmaktadır. Kredi kartı borçlarına uygulanan yüksek faizin hangi ekonomik kurallara, hangi insafa dayalı olduğunu anlamak mümkün değildir. Zaten sokakta dağıtılmış kredi kartlarının dağıtılma gerekçelerinin dayanağı bu ballı kazanç olmalı diye düşnmemek elde değil. Bir taraftan gücü üzerinde borçlanma, diğer taraftan olağanüstü faizleri ödemeye mahkum sabir gelirlilerin ekonomik iflası gündeme gelirse, çok ciddi sosyal çöküntüler, ailelerin dağılması sonuçları ile karşı karşıya gelebiliriz.

Bankalarımızın durumu değerlendirmelerini, yapılan yanlışların, yanlış yapılan kişi veya kuruluş ile birlikte ülkemizi olumsuz etkileyeceğini bilmelerini arzu ederiz. Aynı zamanda devletimizin de konu üzerinde hassasiyet göstermelerini bekleriz.

Nafi Güral
Kasım 2012

 


 

KARŞILIKSIZ ÇEKLER

Karşılıksız çek konuşulduğu kadar abartılı değil. Çek yasasından önce ne kadar karşılıksız çek var idi ise bu günde o kadar karşılıksız çek var

Çek yasasından sonra karşılıksız çek miktarının arttığını iddia etmek, çek kesenlerin iyi niyetten yoksun olduğu anlamına gelir ki, bu değerlendirme insafsızlık olur.

Bir başka açıdan baktığınızda çek, yasada tarif edildiği şekilde kullanılmıyor. bir anlamda emre muharrer senet yerine kaim olmak üzere, satın alınan mel veya hizmetin taksitlendirilmesinde kullanılıyor. Aslında bu yanlış uygulamanın yasa ile engellenmesi lazım.

Gerçek anlamda kesilmiş çek, yani üzerinde ileri vade taşımayan, kesildiği gün paraya çevrilebilen çek karşılıksız çıkmaz. Karşılıksız çıkan çekler, üzerinde ileri vade olan çeklerdir.

Kimler vadeli çek kesiyor? Mikro işletmeler, küçük işletmeler, biraz da orta boy işletmeler, yani kobiler. Büyük işletmeler vadeli çek kesmezler

Kobi bankaya gidip, kredisini yenilemek veya ek kredi talep edeceği zaman, kredi talebine gerekçe olarak “biliyorsun müdür bey, çekler ödenmiyor, bu nedenle ek krediye ihtiyaç var” dediğinde banka, müşterisine verdiği/vereceği kredinin geri dönüşünde tereddüte düşüyor. Müşterisinin kredi almamasını teminen iki katı faiz talep ediyor yani normal piyasa faizi 8 puan iken, riskli gördüğü müşterisinden 16 puan faiz talep ediyor. Kobinin başka seçeneği olmadığı için çaresiz kabul ediyor. Banka da aşırı faiz uygulanması ile aşırı rant elde edeceği düşüncesi ile krediyi pahalı olarak kullandırıyor.

Hatta mal veya hizmet alımlarında vade yaptırmakta zorlanıyorlar.

Görüldüğü gerçeği yansıtmayan abartılı açıklamalar, söylemler, garibim kobilere pahalıya mal oluyor…

 

Nafi GÜRAL

Para Dergisi
21.11.2012