MERHABA 2014

Her yeni yıl yeni umutlar, taze başlangıçlar olarak kabul edildiğine göre, 2014 için iyimser ve başarı odaklı hedefler belirlemeliyiz.

2014 sancılı geçecek diyenlere inanmayın. İki yıl içinde üç önemli seçim olması demokrasinin gücü olarak kabul edilmelidir. Seçimleri bahane ederek oluşturulan sancı varsayımları, firmalarımızın frenlenmesinden başka bir şey değildir. Türkiye bu güne kadar ne sancılar çekti. Ama günümüzde sancılı dönemlerin tekrarlanması, beklenmeyen bir durumdur.

Bunları söylerken, her firmamızın 2014 planlamasını yaparken, gerektiğinde kullanmak üzere mutlaka bir B planı yapması gerektiğini de unutmamak lazım. Basit bir örnek vereyim, şimdi mevsim kış, yollarda buzlanma olması olağan. Buzlu havalarda normal hava şartlarında olduğu gibi büyük, sık ve hızlı adımlarla yürüyemezsiniz, yürürseniz, düşebilirsiniz. Normal havalarda, tedbirli olmak anlamında, kış şartlarında olduğu gibi, küçük ve yavaş adımlarla yürürseniz hedeflerinize ulaşamazsınız.

2014 için mutlaka büyüme hedefleri belirleyip,  büyümekten vazgeçmemeliyiz, vazgeçersek, küçülürüz. Büyümenin, hedefe ulaşmanın temel faktörlerinden birisi, harcama kültürü edinmektir. Mutlaka bütçe yapmalıyız, gücümüzün ürerinde harcama yapmamalıyız. Bütçe, hesapsız kitapsız harcama yapmayı,  gelir eksikliğinden doğacak zararları engelleyen en önemli araçtır. Unutmayın ki, gerekli alt yapıyı hazırlamadan büyümek zordur, hatta sancılı ve zararlı sonuçlar bile verebilir. Büyüme kararı ile birlikte, yol, yöntem belirlenmesi olmazsa olmaz ihtiyaçtır. Hareket çok, bereket yok ürün çeşitlerini üretmek ve satmak düşüncelerinden  uzak durmalıyız. Bir başka ifade ile, ucuz ürünler çok satılır, ama karlılığı olmadığı için bereketi olmaz. Unutmayalım ki, ucuz fiyat odaklı ürün, kalite fukarasıdır. Kalitesizlik üreticiye, satıcıya zarar olarak geri dönecektir.

Kalitesizliğin temelinde merdiven altı diye tabir edilen ürün merkezleri vardır. Bunlar kalitesizi üretip
ucuza sattıklarından, kaliteli üretim yapanları mal satamaz duruma getiriyorlar. Kalite üretenler de
kalitesizliğe yönlendirildiğinde, bildiğiniz vahim durumlar ortaya çıkıyor. Kalitesizliği sahiplenmek bir
tarafa, savaşmanız gerekir.

Bu sözlerim yanlış yorumlanmamalı. Ucuza mâl etmek için kalitesiz, eksik malzeme kullanılmasını
kastediyorum. Elbette rekabet gücümüz olmalı, elbette ucuza mâl edip, hak ettiği kâr marjıyla satmalıyız, ama kalitesizliğin zararını çekmemeliyiz, çektirmemeliyiz. Firmalarımız için inovasyon, çağımızın vazgeçilmezidir. Geçtiğimiz haftalarda  Sayın Başbakanımızın liderliğinde yapılan bir toplantıda, inovasyon konuşuldu, ama maalesef medyada gerektiği kadar yer almadı. Demek ki biz hala inovasyonu ulus olarak özümsememişiz. Unutmayalım ki, inovasyon, yaratıcılarını zirvelere taşıyacak en önemli araçtır.

Dikkat edilirse, yazımı, kendi hayat felsefem olan iyimser anlayış üzerine kaleme alıyorum. İyimserlerin
dünyasının başarı dolu,  kötümserlerin dünyasının ise problem dolu olması, olağan bir sonuçtur. İyimser olmalıyız, beynimizden, kendimize güvensizlik, karamsarlık, çaresizlik, korkaklık, umutsuzluk,  yorgunluk, bıkkınlık  duygularını söküp atmalıyız. Negatif düşüncelere itibar etmeyip, pozitif düşünceler üretmeli ve çevremizde rol model olarak kabul edilmeyi hedeflemeliyiz. Sevgi, saygı, hoşgörü yardımlaşma vb. konularda cömert, saygısızlık, kabalık, kıskançlık, böbürlenmek vb. konularda cimri olmalıyız.

Kendimize güvenmeliyiz. Risk almaktan korkmamalıyız, ama alacağımız riskler, hesabı yapılmış riskler
olmalıdır. Unutmayalım ki ticaret risktir. Risk denildiğinde, ilk akla gelen unsurlardan birisi kredidir.
Kredi kullanırken çok dikkatli olmalıyız. Kredi, işletme sermayesi değildir. Makul bir süre içinde kapatılmalıdır.

Kabul etmek gerekir ki, iş hayatında bankalar, olmazsa olmaz kurumlardır.  Doğru kullanılırsa, yarar sağlar, doğru kullanılmazsa, zarar verir, hatta batırır. Banka reklamlarında gördüğünüz kredi önerilerini
iyi değerlendirmek lazım. Hep tüketiciler ile, mikro işletmelere, küçük işletmelere,  “KOBİ” adı altında
reklam yapıyorlar. Bunların maliyetlerini ve geri dönüşlerini  incelemeden, banka kredilerine müracaat
edilmemesine özen göstermeliyiz.  Bir mukayese yapayım, mikro işletmeler ile küçük işletmeler, büyük
işletmelerin kredi maliyetinin çok üzerinde, bazı işletmeler için iki katı kadar fazla maliyete katlanmak
zorunda bırakıldıkları için, bu işletmeler büyüyemiyorlar, hatta batanları bile oluyor.

Uygun şartlarla kredi temin etmenin kriterlerinin temeli firmalarımız reytingidir. Reytingimizin yüksek
olmasını sağlamalıyız. Global yatırımcılar Avrupa’dan uzaklaşıyor, yeni adres arıyorlar. Aradıkları kriterlerin başında, güven veren siyasi yapı,  büyüyen nüfus, disiplinli bütçe, yeterli reyting, nitelikli iş gücü, yeterli enerji ve güvenilir partnerler bulunması, ayrıca Avrupa’nın içinde veya çok yakınında olması kriterleri geliyor.

Yani akıllarına Türkiye geliyor. Bu fırsatı değerlendirelim, global sistemin içinde daha çok Türk firması
olmasını sağlamalıyız. Unutmayalım ki, en büyük gücümüz çalışanlarımız ve profesyonel yöneticilerimizdir. Önce,profesyonel yönetici kimdir? Tarif edelim.

Güven veren, şirketini seven, çalışanlarına değer veren , kendine güvenen , muhataplarına güven veren , kendisini iyi yetiştirmiş, iş bilen, problem çözen, mütevazi,  makamını hazmedebilen, hedefleri olan,  gerçekleştirebileceği hayalleri olan, bilgilerini daima güncelleyen, bilgilerini paylaşan, iş ahlakı olan,  saygı duyan, saygı duyulan, hesap yapmayı bilen,  sosyal aile yapısı örnek alınan kişiler, iyi profesyoneldir, aynı zamanda liderdir.

Profesyonel kim değildir?

İşin cambazı, Dün karar verip bugün şirketini bırakan, Fırsatını buldukça, “şapkamı alır giderim” diyen,
Ve yukarıdaki özellikleri taşımayanlar profesyonel değildir, lider ise hiç değildir. Çalışanlarımıza, başarıları ile paralel yükselebileceklerinin, geleceğin profesyonel yöneticileri olabileceklerinin mesajını verelim, inandıralım, profesyonel yöneticilerimizi sıfırdan alarak bünyemizde yetiştirelim, sonucun mükemmel olduğunu göreceksiniz.

Kurumsallaşmak çok önemlidir. Hem ailemizi, hem de şirketimizi mutlaka kurumsallaştıralım. Şirketimizin ana sözleşmesini, ailemizin ve şirketimizin ihtiyaçlarına göre ayrıntılı biçimde kaleme almalıyız.  Şirketimiz aile şirketi ise, aile bağları ne kadar güçlü olursa olsun, bu gücü korumak adına bile, en ince ayrıntıları ana sözleşmemize yazalım ve mutlaka aile anayasası yazalım. Aile anayasası yazmak için alim olmaya gerek yok. Ortaklar bir araya gelir, öncelikle şirketin liderinin belirlenmesi kurallarını yazarlar, sonrasında şirketlerinde neler olsun, neler olmasın, kim nasıl davransın,  ortakların şirketten nasıl yararlanacakları, şirkete karşı yükümlülükleri, oluşabilecek anlaşmazlıkların nasıl çözüleceği  belirlenir. Bunlar metin haline getirilir, anayasa ortaya çıkar.

Benzer çalışma, aile anayasası için de yapılır. Şirket aile şirketi ise, şirket anayasası da aile anayasasına eklenir, bir bütün olur. Ailelerimizin  kadınlarının yaratıcı ve yönlendirici güçlerinden yararlanmayı önemsemeliyiz. Onlara değer vermeliyiz, tercihen tam zamanlı, tam zamanlı olmasa bile zaman zaman şirketimize katkı sağlamasına fırsat vermeliyiz, onları desteklemeliyiz.

Dünya  ile, siyasi gelişmeler ile,  spor ile, ülke gündemi ile, güncel konular ile ilgilenmeli, bilgi ve fikir sahibi olmalıyız. Dost arkadaş, iş sohbetleri esnasında bu konular gündeme gelecektir ve fikir sahibi olanlar, birikimleri ile hemen ön plana çıkacak, çevresinde olumlu etki bırakacaktır. Bu konularda gazetenin tamamını dolduracak kadar fikirler eklemek mümkün, ama biz bu kadarı ile yetinelim.

Yolunuzun açık,
Sağlığınızın, aile düzeninizin, itibarınızın, moralinizin mükemmel, kazancınızın bol, çalışanlarınızın mutlu olacakları bir 2014 yılı diliyorum.

Nafi Güral
16 Aralık 2013

Comments are closed.